...La İlahe İllallah Muhammedun Resulallah...
   
  Peygamber Efendimizin (Hz. Muhammedin) Hayatı Ve İsLam
  Allah-u Teala İle Kesintisiz Bağlantı Nasıl Kurulur..?‏
 


Allah-u Teala İle Kesintisiz Bağlantı Nasıl Kurulur..?‏

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla


Allah-u Teala İle Kesintisiz Bağlantı Nasıl Kurulur..?


Allah-u Teala İle Kesintisiz Bağlantı Kurmak Mü'minlere Ne Kazandırı..?


Rabbimiz her nimeti insanların ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde ve en kusursuz detaylarla yaratmıştır. Bu nedenle insanın, dünyaya geldiği ilk andan itibaren sahip olduğu her nimet çok önemli ve değerlidir. Fakat insan yaşamı boyunca hangi nimete sahip olursa olsun hiçbiri, Yüce Allah’la kuracağı derin, samimi ve kesintisiz bir bağlantıdan daha önemli ve değerli değildir. Ancak kişiyi gerçek kurtuluşa ve katıksız samimiyete yöneltecek olan bu nimete sahip olabilmek için birtakım ahlaki özelliklerin kazanılması gerekmektedir.

İçten bir niyet, dua ve samimi bir çaba ile kazanılabilecek olan bu özellikler nelerdir?

Tek Güç Sahibi Olan Allah-u Teala'yı Dost Ve Veli Edinmek...?

 


 


Rabbimiz kullarının sıkıntı duyduğu, zorda kaldığı, mutluluk ve sevinç hissettiği olayları yaratarak onları imtihan eder. Bu nedenle insanın, hayatı boyunca karşılaştığı herşeyi Yüce Allah’ın yarattığını unutarak, Allah-u Teala'nın dışındaki varlıklara mal etmesi, onlardan yardım dilemesi ve onlarla paylaşması kişiyi hiçbir sonuca ulaştırmaz, sadece kayba uğratır. Çünkü canlı cansız her varlığı Allah-u Teala yaratmıştır ve bu varlıklar O’nun kontrolü dışında asla hareket edemezler. Kısacası Allah-u Teala'dan başka herşey ve herkes, sonsuz aciz, sonsuz fakir ve sonsuz muhtaç varlıklardır. Bunların kendilerine ait bir güçleri, kabiliyetleri yoktur; öyle ki kendilerine bile yardıma güç yetiremezler. O halde, açıktır ki Allah-u Teala'dan başka güvenilecek, yardım umulacak bir varlık yoktur. Bu nedenle salih Müslümanlar, yalnızca Allah-u Teala'dan yardım diler, sadece O'na güvenirler. Sebeplerden, aracılardan, insanlardan yardım ummazlar, Allah-u Teala'nın yarattıklarını Allah-u Teala'dan bağımsız bir güç, irade ve etki sahibi olarak görmezler. Çünkü Kuran’da Yüce Allahkullarına şahdamarından daha yakın olduğunu” (Kaf Suresi, 16), “gizlinin gizlisini de bildiğini” (Taha Suresi, 7) buyurmuştur. İnsanın kendisini yaratan ve herkesten gizlediği sırlarını dahi bilen Yüce Allah’a sığınması ise samimi bağlılığın önemli bir sonucu ve göstergesidir.

Allah
-u Teala’ya gönülden bağlı olan müminler, sadece Yüce Allah’a yakın olunması, sadece O’nun dost ve veli edinilmesi gerektiğini bilerek hareket ederler. Bu üstün ahlakları da onlara derin bir akletme ve kavrama yeteneği verir ve onların Allah-u Teala ile derin bir bağlantı kurmalarına vesile olur.

Dua Etmek..


“... Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?...” (Furkan Suresi, 77) ayetiyle haber verildiği gibi Yüce Allah’a samimi olarak dua etmek son derece önemlidir. Çünkü dua, Yüce Rabbimiz karşısında son derece aciz olan insanın O'na yöneleceği, hataları konusunda O'na itirafta bulunacağı ve sadece O'ndan yardım dileyeceği, O’nun varlığını ve gücünün büyüklüğünü hissedeceği ve günlük yaşantısının her anında bu bilinci koruyabileceği çok önemli bir vesiledir.


Çarşıda, sokakta, otomobilin içinde, okulda, işyerinde, kısacası her mekânda ve her zaman dua edilebilmesi, bunun için belli bir sınırın konulmamış olması Allah-u Teala ile bağlantının kesintisizce sürmesini sağlar. Nitekim Allah-u Teala ile yakın bir bağlantı kurarak samimi bir dua ile güne başlayan mü'minin gün içinde Allah-u Teala'nın rızasını unutması ya da Allah-u Teala'nın sınırlarını göz ardı etme ihtimali Allah-u Teala’nın izniyle ortadan kalkmış olur. Güne dua ile başlayan insan, gün boyunca Allah-u Teala'nın kendisini izlediğinin bilinci ile hareket eder. Gece duası ise gün içinde dünyevi uğraşlarla vakit geçiren insanın kendi kendine bir vicdan muhasebesi yapmasına vesile olur. İnsanın gün içinde başına gelen ve zahiren olumsuz gibi gördüğü olayları daha hikmetli, tevekküllü ve şuurlu bir biçimde değerlendirmesini sağlar. Böyle bir tefekkür gün içinde yapılan hataların gözden geçirilmesine ve bu hatalardan dolayı tevbe edilmesine, bağışlanma dilenmesine ve günlük uğraşıların insan ruhunda oluşturabileceği muhtemel olumsuzlukların önüne geçilmesine vesile olur.

Her İşte Allah-u Teala'ya Yönelmek...

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

Her İşte Allah-u Teala'ya Yönelmek...

Rabbimiz, "'Gönülden katıksız bağlılar' olarak, O'na yönelin ve O'ndan korkup-sakının, dosdoğru namazı kılın ve müşriklerden olmayın." (Rum Suresi, 31) ayetiyle inananlara gerçek imanın nasıl olması gerektiğini bildirmiştir. Yine bir başka ayetteki "… Bana 'gönülden-katıksız olarak yönelenin' yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, böylece Ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim." (Lokman Suresi, 15) sözleriyle de, Allah  doğru yolun, bu ahlakı yaşayan insanların yolu olduğunu hatırlatmıştır.

Allah-u Teala'ya gönülden bağlanmak, her ne şart altında olursa olsun, Rabbimiz'e olan iman, bağlılık ve sadakatten vazgeçemeyecek kadar çok sevmek ve O’na karşı haşyet dolu bir korku duymaktır. Allah-u Teala'ya, O'nun razı olmayacağı bir tavır göstermekten içi titreyerek korkacak ve şiddetle kaçınacak kadar büyük bir saygı ile inanmaktır. Allah-u Teala'ya bu şekilde gönülden bağlanan insan, ihlası da kazanmış olur. Allah-u Teala'ya karşı böyle güçlü bir inanç ve bağlılığı olan kişi, hem ibadetlerinde hem de Allah-u Teala'nın rızasını gözeterek yaptığı diğer tüm işlerinde ihlas ve samimiyetle hareket eder. 

Allah-u Teala  müminlerin, Kur'an-ı Kerim'de bildirilen emir ve ibadetleri Allah-u Teala'ya karşı gönülden bir boyun eğicilikle yerine getirmelerini bildirmiştir. "'Gönülden katıksız bağlılar' olarak, O'na yönelin ve O'ndan korkup-sakının, dosdoğru namazı kılın ve müşriklerden olmayın." (Rum Suresi, 31) ayetiyle Allah-u Teala , iman edenleri bütün ibadetlerinde ihlasa ve teslimiyete çağırmıştır. Bir başka ayette ise Allah-u Teala  kendisine gönülden itaat eden, emirlerini teslimiyetle yerine getiren kimselere ecirlerini iki kat vereceğini şöyle müjdelemiştir:

"Ama sizden kim Allah'a ve Resûlü'ne gönülden - itaat eder ve salih bir amelde bulunursa, ona ecrini iki kat veririz. Ve Biz ona üstün bir rızık da hazırlamışızdır." (Ahzab Suresi, 31)

Müminlerin "
O sabredenleri, o doğruluktan şaşmayanları, o elpençe divan duranları, o nafaka verenleri ve seher vakitlerinde o istiğfar edip yalvaranları (görür).
" (Al-i İmran Suresi, 18) ayetiyle de bildirilen bu özellikleri, Rabbimiz'in kullarına uyarıcı olarak gönderdiği elçilerinde en güzel örneklerle tecelli etmektedir. Kur'an-ı Kerim'de elçilerin gönülden Allah-u Teala'ya yönelen, ihlas sahibi kullar oldukları pek çok ayette bildirilmektedir. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:

"Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi." (Nahl Suresi, 120)

"İmran'ın kızı Meryem'i de. Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O, (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı." (Tahrim Suresi, 12)

Yüce Allah “...O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a) yönelip-dönen biriydi.” (Sad Suresi, 30) ayetiyle de Hz. Süleyman’ın, Kendisi'ne olan derin bağlılığını överek tüm kullarına bu örnek ahlakı haber vermiştir.

Her işte Rabbimiz’e yönelip dönmenin en güzel yolu bir işe besmele ile başlamaktır. Her zaman Allah-u Teala’nın adını anarak bir işe başlamak kalplerde etki uyandırma bakımından daha sağlam bir güç oluştururken kişinin Allah-u Teala’ya olan yakınlığını da arttırır. Çünkü bir işe Allah-u Teala’nın adıyla başlayan bir kişi herşeyin Allah-u Teala’nın kontrolünde işleyeceğini, Allah-u Teala dilerse yaptığı işte başarılı olacağını bilir. Kuşkusuz bu durum kul ile Allah-u Teala arasında çok derin bir yakınlığın oluşmasına vesile olur. Böyle bir insan acizliğini anlamış Allah-u Teala’nın izni olmaksızın hiçbir işi yapmaya güç yetiremeyeceğini kavramış ve kendini tamamen Yüce Allah’a teslim etmiştir. Müminlerin bu durumu Kur'an-ı Kerim’de şöyle haber verilir:

De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler."” (Tevbe Suresi, 51)

Bu ahlakı yaşayan müminler 'Allah-u Teala'ya derin bir saygı göstererek iman ederler. Allah-u Teala'nın yüceliğini ve gücünü kavramış olmaktan dolayı O'na karşı derin bir sevgi, içli bir saygı ve korku duyarlar. Rabbimiz’e böyle derin bir saygı ve korku ile bağlanan kimseler, Allah-u Teala'nın rızasını kazanmayı hiçbir dünyevi çıkar ya da menfaate değişmezler. Çünkü ihlas, dünya üzerindeki küçük büyük hiçbir menfaatin, Rabbimiz'in rızasını kazanmaktan ve O'nun emirlerini yerine getirmekten daha önemli olmadığını bilmektir. Kuran'da "... Onlar Allah'ın ayetlerine karşılık olarak az bir değeri satın almazlar..." (Al-i İmran Suresi, 199) ayetiyle salih müminlerin bu özelliği hatırlatılmıştır.

Müminler, hangi şartlar altında olurlarsa olsunlar, yaşadıkları bu derin iman dolayısıyla Kuran ahlakını yaşama konusunda hiçbir şekilde taviz vermezler. Çünkü içlerinde Rabbimiz'e karşı duydukları saygı dolu korku ve derin bağlılık, Allah-u Teala'nın beğenmeyeceği bir tavır gösterilmesini kesin olarak engeller. Aynı şekilde Allah-u Teala'nın razı olacağını bildirdiği ahlakı eksiksiz olarak yaşama konusunda da büyük bir şevk ve azim ile hareket etmelerini sağlar. Allah-u Teala'nın rızasını kazanabilmek için sürekli olarak hayırlarda yarışırlar. Rabbimiz'in rızasına, rahmetine ve cennetine kavuşmak için –güçlerinin ve imkanlarının elverdiği ölçüde- sürekli bir çaba içindedirler.

ALLAH-U TEALA’YA COŞKULU BİR SEVGİ İLE BAĞLANMAK

Kuşkusuz her iman sahibi, Peygamberimiz Hz. Muhammed ( Sallallahu Aleyhi Vesellem ), diğer peygamberler ve Kuran-ı Kerim'de bahsedilen salih müminler gibi güçlü bir Allah-u Teala sevgisine sahip olmak ister. Bu sevginin kalpte sağlanmasının yolu öncelikle halis bir iman ve samimi bir duadır. Unutmayın ki coşkulu Allah-u Teala sevgisi ve Allah-u Teala aşkını, kalplere ilham edecek ve yerleşik kılacak olan yalnızca Yüce Rabbimiz'dir.

SEVGİ DUYULAN HER ŞEY, ALLAH-U TEALA’YI ANMAK İÇİN BİR VESİLEDİR


Alemleri yoktan var eden Yüce Allah, küçücük bir muhabbet kuşunda dahi insanın çok hoşuna gidecek birçok özellik yaratır. Adeta insan sesi çıkartarak konuşabilen, mavinin, sarının, yeşilin farklı tonlarıyla çok estetik bir görünüme sahip olan ve sevilmekten çok hoşlanan bu küçücük canlılar, Allah
-u Teala'nın sonsuz kainat içinde yarattığı sayısız güzellikten sadece bir tanesidir. Tüm insanlar bu sevimli canlıların görüntüsünden zevk alır. Ancak bu görüntünün ardında, Allah-u Teala'nın sonsuz ilminin olduğunun şuurunda olan bir insanın tavrı ve düşüncesi diğer insanlara göre oldukça farklıdır. Bu bilinçle hareket eden bir kişi gördüğü bu güzellik karşısında Allah-u Teala'yı tesbih eder. Allah-u Teala'nın kendisine verdiği sevgi, şefkat ve merhamet duyguları için de şükreder. Benzer bir durum için Kuran-ı Kerim'de şöyle bir örnek verilmektedir:

"Biz Davud'a Süleyman'ı armağan ettik. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a) yönelip-dönen biriydi. Hani ona akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne diken, öbür üç ayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunulmuştu. O da demişti ki: "Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbim'i zikretmekten dolayı tercih ettim." Sonunda bu atlar (koştular ve toz) perdesinin arkasına saklandılar. "Onları bana geri getirin" (dedi). Sonra (onların) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı." (Sad Suresi, 30-33)


 


Ayetlerden de anlaşılacağı üzere tüm sevgilerin kaynağında, Allah-u Teala sevgisi ve Allah-u Teala'yı zikretme amacı bulunmalıdır. Nitekim, kalbinde derin bir Allah-u Teala sevgisi olan bir insanın Allah-u Teala'yı zikretme konusundaki isteği, kararlılığı ve devamlılığı için karşılaştığı her durum bir vesile olmaktadır. Tüm iman edenler için güzel bir yol gösterici olan bu örnek, bizlere şahit olduğumuz tüm güzelliklere karşı nasıl bir tavır içerisinde olmamız gerektiğini de göstermektedir.

ALLAH-U TEALA AŞKI, HER AN, HER DAKİKA YAŞANAN BİR SEVGİDİR
 

 

Vicdanını kullanarak etrafındaki mükemmel düzeni idrak edebilen insanlar için tüm kainat, Allah-u Teala'Ya olan sevgilerini artıracak vesilelerle doludur. Bir ayette şöyle buyurulmaktadır:

"Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır." (Casiye Suresi, 13)
 


Ayette bildirildiği gibi 'göklerde ve yerde olanların tümü'nün Allah
-u Teala'nın birer nimeti olduğunun unutulmaması gerekmektedir. Yağmur getiren bulutlar, yaşamaya elverişli tek gezegen olan Dünya, kesintisiz olarak bize fayda sağlayan Güneş, yüzlerce mineral yerleştirilerek ürün almaya elverişli hale getirilen topraklar ve içinde milyarlarca canlının yaşadığı denizler gibi saymakla bitirilemeyecek pek çok nimet ilk bakışta insan hayatı açısından son derece önem taşıyan ve çıplak gözle de görülebilen nimetlerdir. Bunların yanında bizi bir yerden başka bir yere götüren arabalar, kullandığımız cep telefonları, bilgisayarlar, internet, oturduğumuz evler, musluğu açtığımızda akan sıcak su, soluduğumuz oksijen...


Hepsi, Yüce Allah'ın bizim için boyun eğdirdiği ve faydamıza sunduğu güzellikler ve nimetlerdir. Allah-u Teala, bir ayette insanların, "O'nun nimetlerini bir genelleme yaparak dahi saymaya güç yetiremeyeceğini" bildirmiştir. (Nahl Suresi, 18) Derin düşünen iman sahipleri bu nimetleri ve nimetlerdeki detayları eksiksiz görmeye gayret ederler. Her an, her dakika Allah-u Teala'yı hatırlamak, zikretmek, şükretmek ve böylelikle daha çok sevmek iman edenlerin kalplerinin aşk ile Allah-u Teala'ya bağlanmasına vesile olacaktır.

Allah
-u Teala'yı aşkla seven bir kimse hiçbir zaman Allah-u Teala'nın nimetlerini unutmaz. Güneş'in her sabah yeniden doğuşuna bir nimet olarak bakar, her yağmur yağışında, her yaprak düştüğünde, her yediği lokmada, her nefes alışında Allah-u Teala'yı anar. Her şey ona Allah'ı hatırlatır ve hiçbir şey ona Allah-u Teala'yı unutturamaz.

Allah'ın Vaadi

Mümin olarak huzuruna gelecekler için Allah içlerinde ebedi olarak kalacakları cennetleri vaat etmiştir. Allah'ın vaadi ise şüphesiz ki gerçekleşmesi kuşku götürmeyen, en kesin sözdür. Böylece kesin bir bilgiyle inananlar, bu vaadin gerçekleşeceğinden asla kuşkuya kapılmaz ve mümin olarak canlarını teslim ettikleri takdirde günahlarının bağışlanarak cennete kabul edileceklerini umarlar. Bir ayette şöyle buyrulur:

Adn cennetleri (onlarındır) ki, Rahman (olan Allah, onu) Kendi kullarına gaybtan vaadetmiştir. Şüphesiz O'nun vaadi yerine gelecektir. (Meryem Suresi, 61)

Allah'ın kendilerine cenneti vaat etmiş olması, müminleri tarifsiz bir sevinç ve coşkuya sürükler. Onlar, Allah'ın salih kulları için cenneti istediğini ve onları buraya mirasçı kıldığını bilmektedirler. Allah'ın kullarına cenneti vaat etmesiyle ilgili bir başka ayet şöyledir:

Şimdi kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz, dolayısıyla ona kavuşan kişi, dünya hayatının metaı ile metalandırdığımız sonra kıyamet günü (azaba uğramak için) hazır bulundurulan kişi gibi midir? (Kasas Suresi, 61)

Bu ayetten de açıkça anlaşıldığı gibi, Allah'ın bir vaadde bulunması, buna kavuşmak için kesinlikle yeterlidir. Allah kimlere cenneti vaat etmişse, bunlar Allah'ın izniyle sonsuz nimetlere kavuşacaklardır. Müminler de cennete girdiklerinde bu durumu ifade edecek ve Allah'a şöyle şükredeceklerdir:

(Onlar da) Dediler ki: Bize olan vaadinde sadık kalan ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah'a hamd olsun ki, cennetten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz. (Salih) amellere bulunanların ecri ne güzeldir. (Zümer Suresi, 74)

Dünya hayatında çeşitli kereler müjdelenmiş olan ve Allah'ın kendilerine cenneti vaat ettiği müminler, yaşamlarının sonunda umut ettiklerine kavuşacaklardır. En sonunda o beklenen an gelir. Bir müminin hayatı boyunca tefekkür ettiği, kavuşabilmek için dua ettiği ve layık olabilmek için vargücüyle çalıştığı yer, "kalınacak yerlerin en hayırlısı" ve "Allah Katındaki asıl varılacak güzel yer" olan cennettir. Bu kusursuz mekan müminler için hazırlanmış ve onlara sunulmak üzere kapıları açılmıştır.

Müminlerin cennete girişleriyle ilgili bir ayette bu eşsiz manzara şöyle tarif edilir:

Onlar Adn cennetlerine girerler. Babalarından, eşlerinden ve soylarından salih davranışlarda bulunanlar da (Adn cennetlerine girer). Melekler onlara her bir kapıdan girip (şöyle derler:) "Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel."

(Rad Suresi, 23-24)

Onlar cennette "esenlik dileği ve selamla" (Furkan Suresi, 75) karşılanacak ve "oraya esenlikle ve güvenlikle" gireceklerdir. (Hicr Suresi, 46) Yapılacak tek şey kalmıştır: Sadece müminler için hazırlanmış ve türlü nimetlerle donatılmış bu sonsuz yurdun güzelliklerini keşfetmek.


ALLAH-U TEALA’YI HAKKIYLA TAKDİR ETMEK 

Kuran ayetlerinde, Allah-u Teala'nın sıfatlarının bir kısmı şu şekilde haber verilmektedir:

Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kâimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)

Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için.
(Talak Suresi, 12)


Ancak insanların çoğu Allah'ın bu sıfatlarını bilmez, Rabbimizi gereği gibi tanımazlar. Cahiliye insanlarının, Allah inancı, kendi kafalarında ürettikleri bazı hurafelere göredir. Bu nedenle de, Allah'ın sonsuz gücünü ve azametini kavrayamazlar. Kuran'da, bu kişiler, "Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah, güç sahibidir, azizdir." (Hac Suresi, 74) ayetiyle tarif edilir.
 

 


Allah-u Teala'nın gücünü hakkıyla takdir etmek, imanın en önemli şartlarındandır. Mümin, içinde yaşadığı cahiliye toplumundaki çarpık Allah-u Teala inancından kopar ve cahiliye toplumunun tüm sapkın inanışlarını reddeder. Mümin Allah-u Teala'ya Kur'an-ı Kerim'de tarif edilen vasıflarıyla inanır. Allah-u Teala'nın yeryüzünde, göklerde ve kendi nefsinde yarattığı delilleri, ayetleri, iman hakikatlerini inceleyerek, Allah-u Teala'nın sanatını, gücünü iyice görerek, Rabbimizi tanır, O'nun kadrini hakkıyla takdir eder.

Ancak Allah-u Teala'ya iman ettiğini söyleyen bir kişi, kalbini Allah-u Teala'nın zikrinden ve aklını O'nu düşünmekten uzak tutarsa, bu durumda cahiliyenin sapkın Allah-u Teala inancına doğru bir kayış başlar. Ve eğer kendini toparlayıp Allah-u Teala inancını Kuran-ı Kerim'e göre belirlemezse, bazı imtihan durumlarında cahiliyeye kayma tehlikesiyle yüz yüze kalabilir. Allah-u Teala, bu duruma, savaş sırasında zayıflık gösteren Müslümanlardan bahseden ayetlerde dikkat çeker. Ayetlerde bildirildiğine göre, bu kimseler, "Canları derdine düşerek; Allah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara kapılmış"lardır. (Al-i İmran Suresi, 154)

Mümin böyle bir duruma düşmemek için, cahiliyedeki yanlış inançların bıraktığı izleri tümüyle kalbinden silmeli ve Kur'an-ı Kerim'de tarif edildiği şekilde, Allah-u Teala'yı hakkıyla takdir ederek bu gerçek inancı kalbine sindirmelidir.

GÜCÜNÜN YETTİĞİ KADAR ALLAH-U TEALA'DAN KORKMAK

İnsan ne kadar Allah-u Teala'dan korkarsa, O'nun katında o denli üstün olur. Allah-u Teala korkusunda bir sınır yoktur, her insan bunu Allah-u Teala'dan dileyerek artırabilir. Bu konuda Kur'an-ı Kerim'de resuller örnek olarak verilmiştir. Bu sayede müminler kendilerini onlarla kıyaslayıp, Allah-u Teala korkularını daha da artırabileceklerini anlayabilirler.

Allah-u Teala müminlerden olabilecek en yüksek derecede Kendisinden korkmalarını istemektedir. Ayetlerde, bu konuda şu hüküm verilir:

Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah'tan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır (en büyük yarar) olmak üzere infakta bulunun. Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (Teğabün Suresi, 16)

Ey iman edenler, Allah'tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin. (Al-i İmran Suresi, 102)

Görmedigimiz ALLAH,a  NasıL İnanacağız?

Doç.Dr. İrfan KÜFREVİOĞLU

Fakülteden mezun olduktan sonra birkaçyıl öğretmenlik yapmıştım. Doğu Anadolu'nun şirin bir kazasında,lisenin kim­ya derslerine giriyordum. Çevre ile münasebetlerim sıcaktı.öğrenci, öğretmen, idareci, veli, halk... Her kesimden insanla gayetiyi diyalogumuz vardı.

Hele öğrencilerime iyice ısınmıştım.Onlara gösterdiğim yakınlıktan cesaret alarak bana rahatlıklaaçılabiliyor, her türlü problemlerini serbestçe sorabiliyorlardı.

Oyıllarda ülkemizde anarşi kol geziyordu. Hele doğuda da­ha korkunçboyutlardaydı. Görev yaptığım lisede, sınıfına göre yaşı bir haylibüyük, hattâ benden daha yaşlı öğrenciler vardı. İri yarı, babayiğitdelikanlılardı. Onların bu yapılarından istifa­de eden bazı mihraklar,temiz kalbli delikanlılarımızın beyinle­rini zararlı fikirlerledoldurmuş, çoğunu anarşist yapmışlardı. Kalblerindeki mukaddesimanlarını ve onunla birlikte birçok insanî hasletlerini de çalmışlardı

İştebunlardan biri de ZİYA idi. Lise son sınıftaydı ve yaşı sınıfına görebüyüktü. Babayiğitti, yağız bir delikanlıydı. Birçok mânevi duygularınıçalmışlardı ama "hoca saygı"sı henüz tamamen kaybolmamıştı.

Bir gün utana sıkıla söz hakkı istedi:

Hocam, izin verirseniz birşey sormak istiyorum", dedi.

İçdünyasında fırtınalar koptuğu, kafasının karmakarışık ol­duğu bellioluyordu. Kafasındaki sorunun ağırlığı altında ezili­yordu. Ben durumugayet iyi anlıyordum. Elimden geldiğince onu rahatlatmak, zihnindekiproblemi samimî bir şekilde ve bü­tün açıklığı ile ifade etmesinite'min için:

O da ne demek Ziya, ben sizin sorularınıza cevap vermek için burada bulunuyorum, tabiî sorabilirsin, seni dinliyorum," dedim.

Fakat hocam, sorum Kimya ile ilgili değil.

Hiç farketmez, sen sorunu samimiyetle ve açıkça sor.."

Hocam! Görmediğimiz şeye inanmayız. ALLAH'ı da gör­müyoruz, o halde O'na nasıl inanacağız? diyorlar.

Böylesoruların gayet normal olduğunu, çok kişinin aklına takıldığını, hattâçok sorulan bir soru olduğunu anlatıp onu ra­hatlattıktan sonra dedimki:

Bak Ziya, herşey gözle görülmez, diğer bir ifadeyle herşeyegözle bakılmaz. Bazı şeylere dil ile, kulak ile, burun ile veya akılile bakılır."

Bu ifadelerim sınıfta bir şaşkınlık havasıuyandırmıştı. Ku­lakla veya dile bakmak ne demek, soruları gözlerindenokunu­yordu. Devam ettim:

Meselâ, güzel bir yemek pişirsem ve"Ziya gel şu yeme­ğin tadına bak" desem ve sen de "Hocam, ben gözümlegör­mediğime inanmam, yemeğin tadına gözümle bakacağım" desen ve gözünüyemeğin içine soksan, gözün de yemekle beraber pişer ve kör olursun.Demek yemeğin tadına dille bakılır. Aynı şekilde "şu esansın kokusunabakın" dediğim­de gözünüzle esansı aramazsınız, veya "şu musikîningüzelligine bakın" dediğimde kulağınızla bakarsınız. Bir de akıl­labakmak vardır. Madem ki san'atlı eser ortada vardır, o halde bu eserinbir mühendisi olacaktır, diye aklınızla an­larsınız. İşte Ziya, biz deALLAH'ı aklımızla görüyoruz."

Daha sonra sınıfa yönelerek konuşmaya devam ettim:

"Arkadaşlar,konuya bir fenci gözüyle hep birlikte baka­lım. Selimiye gibi hârikabir eser mimarsiz olabilir mi? Peki vücudumuz bu mimarî yapıdan daha mıaşağı? Muazzam bir şehir görünümünde olan vücudumuzda 70 trilyon kadarhücre var. 150 bin kilometreye yakın bir damar sistemi bütünvücudu­muzu kaplamış. Bir uzvumuzda olan en küçük bir aksaklık,ha­yatımızın sonu olabiliyor. İç âlemimiz öyle hârika olduğu gibi vebütün insanlar esas azalarda ortak olduğu halde, hiçbir insan diğerinebenzemiyor. Sima, ses, ahlâk vs. özelliklerimiz hep farklı. Buhâdiseleri tesadüfe verebilir miyiz?

Mes'eleyi isterseniz birazdaha açalım: Bildiğiniz gibi can­lılar âleminin kâinatta ayrı bir yerivardır. Cansızlarda görülen san'at hârikaları canlılar yanında çokgeride kalır. En basit can­lılar da bakterilerdir. Bunlar arasında ilimadamlarının en fazla araştırma yaptıklarından biri de Escherichia Colibakterisidir. Mikroskop altında binlerce defa büyüttükten sonra görülenbu canlının ağırlığı gramın beşyüzmilyarda biri kadar, çapı isesantimin yüzbinde biri kadardır. Bu kadar küçük bir sahaya tam beşbintane madde yerleştirilmiştir. Ayrıca her bakteri gerekli ortamınıbulduğunda, su, amonyak ve şekeri gıda maddesi ola­rak kullanmakta ve20 dakika içinde bölünerek içindeki madde sayısı 10 bine çıkmaktadır.Bu hâdise, mükemmel bir kimyacı­nın rüyasında bile göremiyeceği birdurumdur. Zira bir kimyacı bir kapta ancak bir reaksiyonu yapabilir.Aynı zamanda ilmin bu kadar ilerlediği bir devrede, ancak çok uzunzaman almakta­dır. Hal böyle iken, E.Coli bakterisi içinde aynı kapta20 daki­ka zarfında 5 bin madde sentezlenmektedir.

En basit canlıda durum böyle hârika ise, diğer canlılardaki olayları kıyaslayabilirsiniz.

Konuya bir başka açıdan da bakılabilir.

İnsangözü herşeyi görebilir mi dersiniz? Herşeyimiz sınırlı olduğu haldegözümüz mü sınırsız acaba? Nasıl ki kulağımız frekansı 20 ile 20.000arasındaki sesleri işitebiliyorsa, gözümüz de dalga boyu 450 ile 800nanometre arasında olan ışınları gö­rebiliyor. Bu ışınların ötesini veberisini göremiyoruz. Röntgen ışınlarını, ultraviyole ışınları,infrared ışınları., vs.'nin varlığı sabit olduğu halde, gözlerimizlegöremiyoruz. O zaman bunla­rın varlığını inkâr etmek mi gerekir?

Arkadaşlar,aslında biz kâinata anahtar deliğinden bakıyo­ruz. Yani görme sınırımızbu kadar dar. Bunu bildikten sonra "görmediğim şeye inanmam" demek nekadar saçma, değil mi?"

Ders boyunca Ziya dalgın ve durgundu, içâleminde fırtına­lar koptuğu anlaşılıyordu. Elleri şakaklarında devamlıdüşünü­yordu. Dersin sonuna kadar onu kendi hâline bıraktım.

Aradan 3-4 gün geçmişti. Bir akşam Ziya bir arkadaşıyla evime geldi.

Hocam, içeri girebilir miyim?

Elbette Ziya, evimiz herkese açıktır.

Oturdular, hazır olan çaydan ikram ettim. Ziya çayı yudum­larken konuşmaya başladı:

Hocam, buraya bir maksatla geldim.

Hayrola Ziya, hayırdır inşâALLAH.

Hocam, Müslüman olmak için geldim.

Doğrusu şaşırmış ve irkilmiştim:

O nasıl söz Ziya, sen zaten Müslümansın.

VALLAHiHocam, sizin konuşmalarınızdan evvel kafamda bir sürü soru ve şüphevardı. Okuduğum bazı kitaplar ve bazı insanlar kafamı tamamenkarıştırmıştı. Büyük bir bunalım için­de idim. Sizin sohbetinizdensonra günlerce düşündüm ve bir­çok geceler uyuyamadım. Fakat kararımıverdim , ben artık Müslümanım. Aklıma, vicdanıma en uygun gelenfikirler İslâmî fikirlerdir. İnançsız olarak yaşamanın hayvani hayattanfarkı yok.

12 Eylül geldi elimden silâhı aldı, siz geldinizkalbimdeki küfrü çekip çıkardınız, size minnet ve şükran borçluyum.Artık insanlık yoluna ilk adımımı atmış bulunuyorum. ALLAH sizden razıolsun.

Evet Ziya, kâinatta en büyük hakikat ALLAH'a imandır.Aynı zamanda en çok şaşılacak şey de Yaratanın inkâr edil­mesidir.Kararın beni çok sevindirdi. İnşâALLAH bundan sonra Hak yolundanayrılmazsın...

İnanmak konusunda tek kaynak duygularımızdeğil­dir, akıl ve nakil de önemli roller üstlenir. Biz, Mesnevi isimlikitabın mutlaka bir yazarının olacağına, olması gerekti­ğine aklımızlahükmederiz. Ama yazarın isminin Mevlânâ ol­duğunu bilemeyiz. O zamannakil devreye girer ve o zâtın Mevlânâ olduğunu söyler, biz deinanırız. Nitekim inanıyoruz.

Akıl, "her eserin bir ustasıvardır, kâinatın da bir sanatkârı olmalı" hükmünü verirken; nakil, "Osanatkâr zât ALLAH'tır" derken; göz, şaşkınlık içinde, "Nerde, bengöremiyorum" diye sızlanmakta. Hangisine güveneceğiz? Benzerihayvanlarda da bulunan göze mi, yoksa insanı diğer varlıklardan üstünkılan akla mı? İşte konunun can alıcı noktası! "Görmediğime inan­mam"demekle, "Ben gözlerimle düşünürüm" demek ara­sında fark yok. Şu haldeakıl ne işe yarayacak?...



Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem ) İnsanlara Kur'an'ın Allah Katından İndirildiğini Açıklamıştır...‏
Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem ) İnsanlara Kur'an'ın Allah Katından İndirildiğini Açıklamıştır...

Peygamberimiz  (Sallallahu Aleyhi Vesellem )'in döneminde ve sonraki dönemlerde de Kur'an'ın hak kitap olduğunu inkar edenler olmuştur ve bu kişiler Kur'an'ı Peygamberimiz  (Sallallahu Aleyhi Vesellem )'in yazdığını iddia edecek kadar ileri gitmişlerdir. Oysa Kur'an'ın insan eliyle yazılmadığı çok açıktır. Allah'ın sözü olan Kur'an, içinde birçok mucizeye, insanların erişmeyeceği eşsiz bir hikmete sahiptir. Peygamberimiz  (Sallallahu Aleyhi Vesellem )'de insanlara bu gerçeği hatırlatmış ve Kur'an'ı Allah'ın gönderdiğini bildirmiştir. Bu konudaki ayetlerden bazıları şöyledir:

De ki: "Onu, göklerde ve yerde gizli olanı bilen (Allah) indirmiştir. Doğrusu O, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir." (Furkan Suresi, 6)

De ki: "Gördünüz mü haber verin; eğer o (Kur'an) Allah Katından ise, sonra siz onu inkar etmişseniz (bu durumda) uzak bir ayrılık içinde olandan daha sapık kimdir?" (Fussilet Suresi, 52)


Kuran-ı Kerim'in ilk orjinal nüshası (Kadir Suresi) Topkapı Sarayı'nın
sergilenmeyen arşiv bölümünde bulunmaktadır.

Kur'an'ın bir insan tarafından yazıldığını iddia edenler, onun sahip olduğu mucizelerden, Allah'ın sonsuz hikmet içeren sözlerinden habersizdirler. Oysa Kur'an değil bir insanın, bütün insanların ve cinlerin dahi biraraya gelerek yazamayacakları bir kitaptır. Ve Hz. Muhammed  (Sallallahu Aleyhi Vesellem )'e bu konu ile ilgili olarak kavmine şunları bildirmesi emredilmiştir:

De ki: "Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- onun bir benzerini getiremezler." (İsra Suresi, 88)

Yoksa: "Bunu kendisi yalan olarak uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Bunun benzeri olan bir sûre getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah'tan başka çağırabildiklerinizi çağırın." (Yunus Suresi, 38)

Peygamber Efendimiz  (Sallallahu Aleyhi Vesellem ) bir diğer hadis-i şeriflerinde ise Kur'an'ın Allah'ın sözü olduğunu şöyle belirtmiştir:

"Kuran, Allah Azze ve Celle'nin kelamıdır. Öyle ise Kuran sahibi, Rabbinin, yasak ettiklerini yapmamak sureti ile ona tazim (hürmet) etsin."( 1 )

(Bu) Kitabın indirilmesi, üstün ve güçlü olan, hüküm ve hikmet sahibi Allah
(katın)dandır.
(Zümer Suresi, 1)

... Bu bir Kitap'tır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura, O güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için sana indirdik.
(İbrahim Suresi, 1)

       

Peygamberimiz  (Sallallahu Aleyhi Vesellem ) Kur'an'ın Müslümanlar İçin Bir Müjde Ve Hidayet Rehberi Olduğunu Bildirmiştir..

Peygamberimiz  (Sallallahu Aleyhi Vesellem ) Kur'an'ın insanları hidayete eriştirdiğini söylemiş ve onlara Kur'an'ı rehber edinmelerini öğütlemiştir. Bu konudaki ayetlerden bazıları şöyledir:

De ki: "İman edenleri sağlamlaştırmak, Müslümanlara bir müjde ve hidayet olmak üzere, onu (Kur'an'ı) hak olarak Rabbinden Ruhu'l-Kudüs indirmiştir." (Nahl Suresi, 102)

De ki: "Eğer ben sapacak olsam, artık kendi nefsim aleyhine sapmış olurum; eğer hidayeti bulacak olsam, bu da Rabbimin bana vahyetmekte olduğu (Kur'an) sayesindedir. Şüphesiz O, işitendir, yakın olandır." (Sebe Suresi, 50)

Peygamberimiz  (Sallallahu Aleyhi Vesellem )'in bir hadis-i şeriflerinde Kuran'ın kurtuluşa götüren bir rehber olduğu şöyle açıklanır:

"Kim ki Kuran'ı öne alırsa, Kuran onu cennete götürür. Kim de arkasına bırakırsa onu da cehenneme sürer."( 2 )

 

Peygamberimiz  (Sallallahu Aleyhi Vesellem ), Hesap Günü Kimsenin Başkasının Günahını Yüklenmeyeceğini Bildirmiştir...

Cahiliye toplumlarında yaygın olan sapkın inanışlardan biri, bir kimsenin diğerinin günahını yüklenebileceğini sanmalarıdır. Örneğin, arkadaşlarının bir ibadeti yapmasını engellemeye çalışır ve onlara "ben senin günahını yüklenirim" derler. Bu kişi elbette ki bir ibadeti engellemenin günahını alır, ancak karşısındaki kişi de bu ibadeti yerine getirmemenin günahını alacaktır. Yani hiç kimse ondan bu günahı alıp yüklenemez. Hesap gününde herkes yalnızca kendi yaptığından sorumlu tutulacaktır. Kimseye başkalarının günahları sorulmayacak, kimse de kimsenin günahını yüklenmeyecektir. Allah, Hz. Muhammed  (Sallallahu Aleyhi Vesellem )'e bu konuyu şöyle açıklamasını bildirmiştir:

De ki: "O, herşeyin Rabbi iken, ben Allah'tan başka bir Rab mi arayayım? Hiçbir nefis, kendisinden başkasının aleyhine (günah) kazanmaz. Günahkar olan bir başkasının günah yükünü taşımaz. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. O, size hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir." (Enam Suresi, 164)

Peygamber Efendimiz  (Sallallahu Aleyhi Vesellem ) "Kimse kimsenin günahını çekmez" ( 3 ) sözleriyle de, halk arasındaki bu batıl inanca bir açıklama getirmiştir.

Allah'ı Güzel İsimleri İle Anmamızı Söylemiştir...

Daha önce de belirtildiği gibi, Peygamberimiz (Sallallalahu Aleyhi Vesellem) tebliğ yaparken, bir şeyi açıklarken, dua ederken Allah'ı tesbih eder, O'nu en güzel isimleri ile yüceltirdi. Peygamberimiz (Sallallalahu Aleyhi Vesellem)'in insanları da bu güzel tavra davet etmesi şu şekilde emredilmiştir:

De ki: "Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundur." Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse. Ve de ki: "Övgü (hamd), çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan ve düşkünlükten dolayı yardımcıya da (ihtiyacı) bulunmayan Allah'adır." Ve O'nu tekbir edebildikçe tekbir et. (İsra Suresi, 110-111)

Peygamberler Arasında Ayrım Yapmamayı Hatırlatmıştır...

Peygamberimiz (Sallallalahu Aleyhi Vesellem) Allah'ın emrine uygun olarak, Allah'ın gönderdiği peygamberler arasında hiçbir ayrım yapmamamızı bildirmiş ve bir hadis-i şeriflerinde "Peygamberleri birbirine tafdil (birini diğerinden üstün görmek) etmeyin" ( 1 ) diye buyurmuştur. Peygamberlerimizin hepsi Allah'ın sevdiği, dost edindiği, güvendiği, cenneti ile müjdelediği mübarek, kutlu, takva sahibi kimselerdir. Bütün peygamberler Allah'ın dinini insanlara tebliğ etmişler, ulaşabildikleri herkesi Hz. Muhammed (Sallallalahu Aleyhi Vesellem) gibi Allah'ın yoluna çağırmışlardır. Bu, Peygamber Efendimiz (Sallallalahu Aleyhi Vesellem)'in bize bildirdiği çok önemli bir tutum ve inançtır. Kur'an'da ise bu konu şöyle yer almaktadır:

Ve onları, kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize ibadet edenlerdi.

(Enbiya Suresi, 73)

       

De ki: "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere iman ettik. Onlardan hiçbiri arasında ayrılık gözetmeyiz. Ve biz O'na teslim olmuşlarız." (Al-i İmran Suresi, 84)

Deyiniz ki, "Biz, Allah'a iman ettik ve bize ne indirildiyse İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup'a ve torunlarına ne indirildiyse, Musa'ya ve İsa'ya ne indirildiyse ve bütün peygamberlere Rablerinden ne verildiyse hepsine iman ettik. Biz onların arasında fark gözetmeyiz ve biz ancak O'na boyun eğen müslümanlarız." (Bakara Suresi, 136)

Peygamberimiz İnsanları Güzel Ahlaka Çağırmıştır...

Kitap boyunca da anlatıldığı gibi Peygamberimiz (Sallallalahu Aleyhi Vesellem) tüm alemlere örnek bir ahlaka sahipti ve insanları da güzel ahlaklı olmaya çağırmış, onlara Allah'ın razı olacağı ahlakın ve davranışların nasıl olması gerektiğini açıklamıştır. Kur'an'da Peygamberimiz (Sallallalahu Aleyhi Vesellem) 'e güzel ahlakla ilgili insanlara hatırlatması emredilen bazı ayetler şöyledir:

De ki: "Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anne-babaya iyilik edin, yoksulluk-endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. -Sizin de, onların da rızıklarını Biz vermekteyiz- Çirkin-kötülüklerin açığına ve gizli olanına yaklaşmayın. Hakka dayalı olma dışında, Allah'ın (öldürülmesini) haram kıldığı kimseyi öldürmeyin. İşte bunlarla size emr etti; umulur ki akıl erdirirsiniz. Yetimin malına, o erginlik çağına erişinceye kadar -o en güzel (şeklin) dışında- yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı doğru olarak yapın. Hiçbir nefse, gücünün kaldırabileceği dışında bir şey yüklemeyiz. Söylediğiniz zaman -yakınınız dahi olsa- adil olun. Allah'ın ahdine vefa gösterin. İşte bunlarla size emr etti; umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz." (Enam Suresi, 151-152)

De ki: "Rabbim yalnızca çirkin hayasızlıkları -onlardan açıkta olanlarını ve gizli olanlarını,- günah işlemeyi, haklı nedeni olmayan 'isyan ve saldırıyı' kendisi hakkında ispatlayıcı bir delil indirmediği şeyi Allah'a şirk koşmanızı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır." (Araf Suresi, 33)

Peygamber Efendimiz (Sallallalahu Aleyhi Vesellem) 'in güzel ahlakı tavsiye ettiği hadis-i şeriflerinden bazıları ise şöyledir:

"Rabbim bana dokuz şey emretti: Gizli halde de aleni halde de Allah'tan korkmamı, öfke ve rıza halinde de adaletli söz söylememi, fakirlikte de zenginlikte de iktisat yapmamı, benden kopana da sıla-ı rahim (dostluk) yapmamı, beni mahrum edene de vermemi, bana zulmedeni affetmemi, susma halimin tefekkür olmasını, konuşma halimin zikir olmasını, bakışımın ibret olmasını, marufu (doğru ve güzel olanı) emretmemi."( 2 )

"Sana zulmedeni affet. Sana küsene git, sana kötülük yapana iyilik yap. Aleyhine de olsa hakkı söyle." ( 3 )

"Her nerede olursan ol Allah'tan ittika et ve kötülüğün arkasından iyilik yap, bu onu yok eder. İnsanlara iyi ahlakla muamele et." (4 )

"İnsanlara güzel ahlakla muamelede bulun."( 5 )

Peygamberimiz (sav), Yemen'e gönderdiği elçilerine şunları tavsiye etmiştir:

"Sirke balı bozduğu gibi, kötü huy da ameli ifsad eder."( 6 )

"Müminin şerefi dini, asaleti güzel ahlakı, mürüvveti de aklıdır."( 7 )















 

 
  Bugün 2 ziyaretçi (3 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol